İnsanlığın doğadan geldiği su götürmez bir gerçek. Dil, varlığını henüz ortaya koymamışken bir kopyalama misali doğadan esinlenerek ortaya çıkmış olması da en güçlü ve en akla yatkın argüman. Lakin tüm diller, tüm yapıtlar yüzyıllar sonra hala ayakta olacağının garantisi hiçbir zamanda mümkün değildir fakat bir sesin, bir yansımanın ebediyen olacağı bir gerçektir. İnsan, çağlar boyu gördüğü şeyi anlamlandıramadığı veya ondan korktuğu için ona bir kutsallık atfetmiştir. Bu dilin gerekçeleri için de böyledir. Örnek olarak Latinceyi veyahut Arapçayı -kimi toplumlar- kutsal bir dil sayarken aslında kutsallığa getirildiği yol bizzat doğadan geçer. Hepsi sonunda yok olacakken bir kuşun cıvıltısı, bir böceğin sesi hiçbir zaman yok olmayacaktır, aksine zamana meydan okuyacaktır. Bizatihi hepsi doğadan evrilmiştir. Bir yaratılış miti, ilk doğan insan, yarı tanrı dev Antik Sarmal (Pan Gu) bunu çok güzel anlatmaktadır. Evrilmesi kesin kanaatte gerçektir lakin insan bir özlemle devam ettiği için inkar eder, çünkü unutmak ister. Baştan sonra bir film şeridi gibi izleme şansımız olsa idi, hangi büyük sonuçların hangi basit sebeplerden geldiğini, hangi değişimlerin hangi başlangıçtan geldiğini görebilirdik ve şaşırırdık da, çünkü bunların oluşumunda bir zorluk atfetmek de bizlere özgü bir şeydir. Anlamına erdiremediğimiz için mucizevi bir hissiyat besleriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder